Kaygı; insanların hayatta kalmasını sağlayan tehlikeli durumlar karşısında hissedilen doğal bir duygu durumudur. Rahatsızlık verici olmakla beraber yeterli düzeyde bir kaygı sadece normal değil aynı zamanda uyumsal ve hatta sağlığımız ve normal işlevselliğimiz açısından da önemlidir. Günlük hayatta bizde kaygı uyandıran birçok olayla karşı karşıya geliriz. Örneğin, bir sınava girmek üzereyken veya topluluk önünde konuşma yapacağımız zaman, başarısız olma korkusu yeterli derecede hazırlanmamızı sağlar. Ancak her insanın olayları algılayış ve bunları yorumlama biçimleri farklıdır. Bu nedenle kaygı çok hafifte yaşanabilir, panik derecesine varan yoğunlukta da olabilir. Hissedilen kaygı eğer kişinin denetimi dışına çıkıyorsa ve işlevselliğini bozuyorsa kaygı bozukluklarından söz edebiliriz.
Bireyin birden fazla kaygı bozukluğu olabilir. Birincil kaygı bozuklukları;
-Yaygın Kaygı Bozukluğu
-Panik Bozukluk
-Agorafobi
-Özgül Fobi
-Sosyal Kaygı Bozukluğu
-Seçici Konuşmazlık (Selektif Mutizm)
-Ayrılma Kaygısı Bozukluğu
YAYGIN KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUĞU NEDİR?
Yaygın kaygı bozukluğu tanısı alan bireyler, genelde kendi kendilerine ve hiçbir neden yokken endişe duyarlar. Sıradan günlük yaşam olaylarına karşı aşırı korku ve kaygı içerisindedirler. Ve bu kaygıyı kontrol etmek de zaman zaman zor olur. Tedirgin edici bu sıkıntılı durum bireyde pek çok fiziksel semptoma neden olur. Yine bu durum kişide daha fazla kaygıya neden olarak kişiler, kalp, baş, boyun, mide rahatsızlıkları, omuz ağrıları gibi nedenlerle doktora başvururlar. Nedensiz yorgunluk, yutma güçlüğü, titreme ve seyirmeler, bulantı, sıcak basması diğer fiziksel yakınmalardır. Pek çok farklı konu ile ilgili; uyku problemleri, zihinsel şikayetler, ailevi problemler, aşırı ve kontrol edilmesi zor endişeler, huzursuzluk ve dikkat gibi problemlere yol açar.
Yaygın kaygı bozukluğu genelde 30’lu yaşlarda başlar. Genel yetişkin nüfusunda görülme oranı %9 olup kadınlarda görülme olasılığı daha yüksektir. Yaygın kaygı bozukluğunda genetik faktörler önemli rol oynamaktadır.
PANİK ATAK NEDİR?
Panik atak aniden başlayan ve genelde yarım saatten az süren, göğüs ağrısı, ürperme, sıcak basması, tıkanma, nefes darlığı, hızlı veya düzensiz kalp atışı, karıncalanma, uyuşma, aşırı terleme, mide bulantısı, baş dönmesi ve titreme gibi sıkıntıların eşlik ettiği bir felaket hissidir. Panik atak geçiren kişiler gerçek dışı hissedebilir, akıllarını kaybediyor veya ölüyormuş gibi korku yaşarlar.
Panik atak oldukça yaygındır. Yetişkinlerin %30’u en az bir kere yaşamıştır. Genelde kadınlarda erkeklere göre daha fazla rastlanır. Panik atak yaşama sıklığı açısında farklıdır. Kişiler hayatları boyunca birkaç kez yaşabilir veya haftada birkaç kez yaşabilirler. Panik atak geçirdiğinde kişi fiziksel olarak hasta olduğuna dair inanç geliştirilebilir ve bu durum daha fazla endişeye neden olur. Tedavi edilmezse ciddi düzeyde zarar verebilir.
Panik ataklar başka bir semptom olmadan veya agorafobi, sosyal kaygı bozukluğu, özgül fobi, travma sonrası stres bozukluğu, duygudurum bozukluğu ve psikotik bozukluklar gibi gibi diğer farklı pek çok bozuklukla bağlantılı olarak, aynı zamanda, başka bir sağlık durumuna bağlı kaygı bozukluğunda maddenin/ilacın yol açtığı kaygı bozukluğunda da ortaya çıkabilir.
PANİK BOZUKLUK ise kişi, aniden geçirdiği panik ataklar sonucunda tekrar panik atak geçirmekten korkar ve bunun sonuncunda atakları tetikleyen aktivitelerden, bir kere bile olsa, uzak durur veya panik atak yaşadığı yerlerden kaçınarak gelecekteki ataklardan kaçınmaya çalışır. Panik bozukluk olarak adlandırabilmek için bir aydan fazla ve sıkıntı veya yeti eksikliği yaşanmalıdır.
AGORAFOBİ NEDİR?
Kişinin yalnız kalması veya evden uzakta olmaları gereken durumlarda karşı karşıya kaldıkları aşırı endişe ve kaygı halidir. Bu duyguyu yaşadıkları durumlar; otobüse binmek, kamuya açık yerlerde bulunmak, alışveriş merkezleri gibi kalabalık ortamlara girmek, sinema, tiyatro gibi etkinliklere katılmak, uçak ve otobüs gibi kalabalık ulaşım aracına binmek gibi oldukça fazladır. Agorafobi hızla gelişebilir. Sadece birkaç hafta içinde üst üste panik atak geçirdiyse yeniden geçirme korkusuyla evden çıkmaktan veya aktivite de bulunmaktan kaçınabilirler. Agorafobinin görülme olasılığı son yıllarda %1-2’ye yükselmiştir. Kadınlarda görülme olasılığı erkeklere göre daha fazladır. Genelde 20’li yaşlarda görülmeye başlar ve kalıtımsal yönü oldukça güçlüdür.
ÖZGÜL FOBİ NEDİR?
Özgül fobisi olan kişiler özgül nesneler ve durumlar karşısında aşırı ve mantıksız bir dehşet ve korkuya kapılırlar. En çok rastlanan fobiler arasında hayvanlar, kan, uçakta seyahat etmek, kapalı alanda kalmak, yükseklik ve gök gürültüsünü sayabiliriz. Bu fobilerden birine maruz kalan kişi panik atak veya kaygı yaşayabilir. Kişi korku uyandıran uyarana ne kadar yaklaşırsa ve kaçmaları ne kadar zor olursa kendisini o kadar kötü hisseder. Kişilerin genelde birden fazla fobisi olabilir. Bu fobilerde kişilerin geçmişte yaşadığı olumsuz olayların rolü olduğu düşünülür ancak bu yanıltıcıdır. Asansörde mahsur kalan ya da bir köpek tarafından ısırılan kişi de bu tür fobilerin oluştuğunu görürüz ancak bu tür deneyimleri olmadan da bu tür fobi geliştiren birçok kişi vardır. Bazı araştırmacılar korkuların genetik olarak belirlendiği ve bazı durum ve nesnelerden korkacağımızın daha doğmadan belirlenmiş olduğunu söyler. Yani fobiler kalıtsaldır. Anne babada özgül fobi olan kişinin benzer fobi geliştirmesi olağandır. Edindiğimiz deneyimler ve çevrenin etkisi de kişinin fobi geliştirmesi üzerinde etkilidir.
Özgül fobi genel nüfusta en çok karşılaşılan kaygı bozukluklarından biridir. Başlama yaşı genellikle çocukluk dönemi ve ergenliktir. Özellikle hayvan fobileri daha erken başlama eğilimdedir. Bazı hayvan fobileri bir hayvan tarafından ısırılıp, zarar gördükten sonra başlar.
SOSYAL KAYGI BOZUKLUĞU NEDİR?
Sosyal kaygı bozukluğu insanlarla etkileşimde bulunurken utanç verici görünme korkusudur. Bu kişiler olumsuz olarak değerlendirilmekten büyük kaygı ve endişe duyarlar. Sosyal kaygı bozukluğu bireyin bir kalabalık önünde konuşmasını veya bir performans sergilemeleri gerektiren durumlarda veya daha basit olan yemek yerken veya bir şeyler içerken, yazı yazarken belki de sadece biriyle konuşurken içinde bulunduğu durumlarda bile aşırı kaygı duyarak rezil olma korkusu taşımalarıdır. Sosyal kaygı bozukluğunda, yüz kızarması, ses kısılması, titreme ve terleme gibi fiziksel semptomlar hem kadınlar hem de erkekler olmak üzere birçok kişide sıkça görülebilir. Çocuklar ise kaygılarını, ağlayarak, öfke nöbetleri geçirerek, donarak veya konuşmayı reddederek ifade edebilir. Sosyal kaygıya sahip bireyler kaygılarının mantık dışı olduğunun farkındadırlar. Uygun psikoterapi tedavisiyle bu sorunun üstesinden gelebilirler.
Sosyal kaygı bozukluğu genel nüfusta görülme sıklığı %4’ten %13’e kadar olan aralıkta değişmektedir. Ortaya çıkışı genelde 10’lu yaşların ortasıdır. Sosyal kaygı bozukluğunun genetik bir yapısı olup yıllarca sürme ihtimali vardır.
SEÇİCİ KONUŞMAZLIK(MUTİZM) NEDİR?
Seçici konuşmazlık olarak bilinen mutizm çok nadir görülen bir bozukluktur. Seçici konuşmazlık yaşayan çocuklar genelde yalnız kaldıkları zamanlar ve çok yakın birkaç kişi hariç, konuşmazlar ve sessiz dururlar. Genelde utangaç yapıya sahiptirler ancak normal bir zeka seviyesine ve duyma yetisine sahiptiler. Konuştukları zaman yeterli cümle yapısı ve kelime dağarcına sahip oldukları görülür. Seçici konuşmalık 1000 kişiden 1’inde görülür. Erkek ve kızlarda görülme sıklığı eşittir. Mutizme eşlik eden kaygı bozuklukları sosyal kaygı bozukluğu ve ayrılma kaygısı bozukluğudur. Aile geçmişi, okuldaki başarısı, arkadaşları ile ilişkileri ve şiddetle maruz kalması gibi faktörler etkilidir.
AYRILMA KAYGISI BOZUKLUĞU NEDİR?
Ayrılma kaygısı yaşayan kişiler anne-babaya ya da hayatlarındaki önemli insanların başına bir şey geleceği korkusu yaşarlar ve yalnız kalamazlar. Kendilerini veya bağlandıkları kişinin öleceğinden, kaybolacağından, kaza geçireceğinden veya hastalanacağından çok korkarlar. Bu korkularından dolayı okula, işe gitmeyi veya başka sebepten dolayı evden ayrılmayı hiç istemezler. Ayrılma düşüncesi bile bu kişilerde kaygıya, kabuslara, baş ağrısı, kusma veya başka fiziksel şikayetlere yol açabilir. Başlama yaşı çocukluğun ilk dönemlerindeyse bu durumun azalma olasılığı daha yüksektir. Eğer başlangıcı daha geç ise kişi bunu yetişkinliğine de taşımakta ve işlevselliğinde daha büyük sıkıntılara yol açabilmektedir. Ayrılma kaygısı bozukluğuna duygudurum, kaygı ve madde kullanımı ile ilişkili bozukluklarda eşlik edebilir. Pek çok kaygı bozukluğunda olduğu gibi ayrılık kaygısı bozukluğunun da güçlü bir genetik alt yapısı bulunmaktadır.
KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUKLARI TEDAVİSİ
Kaygı (anksiyete) bozukluğu tedavisinde ilaç kullanımı oldukça önemlidir. Ancak ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir. İlaç kullanımının uzun sürmesi beraberinde bağımlı olma riskini taşır. Bu nedenle kişinin kaygı yaratan düşünceleri ele alınarak daha sağlıklı bir iyileşme için psikoterapi alınmalıdır. Psikoteröpatik müdahalelerde etkili olan bir yöntemde bilişsel-davranışçı terapi yöntemidir. Maruz bırakma, sistematik duyarsızlaştırma gibi tekniklerle kişilerin istenemeyen davranışların ortadan kalkmasına yardımcı olur. Nefes egzersizleri ve gevşeme egzersizleri ile de kişinin kendini rahatlamasını sağlamayı amaçlar.